Iyi bir anne olmak hic de kolay degil. Bebislerin bezlerini degistir, yemeklerini yedir, zamani geldiginde uyut, onlarla egitici aktiviteler yap, fiziksel olarak yorucu oyunlar oyna, gece yatmadan oykuler anlat, gece uykunu kesik kesik uyu, egitimleri/gelisimleri icin zaman ayir.. Yanlis anlamayin, hicbirinden sikayetci degilim. Sadece, bu kadar kosturmanin arasinda, insan hayat arkadasina ne kadar zaman ayirabiliyor tahmin edersiniz. ‘Ben’ olan dunyadan, ‘biz’ olan dunyaya gectikten sonra ve birlikte yapilan binlerce seyden sonra, birden bire ‘cocuklarimiz’ oluveriyor dunya 🙂
Iste bu ‘cocuklarimiz’ dunyasindan cikip, bir geceligine ‘biz’ dunyasina geri donduk gecenlerde esimle. Dogumgunum bahane oldu, bir son dakika planlamasiyla anneanne aldi kelebekleri.
Once kendimize nerede oldugumuzu unutturacak bir yerde yemek yedik ‘canim’la. Ben canim derim hep esime, ona kizarak cagirirken bile ‘canim’dir o benim 🙂 Yemek iki saat surdu, ama o iki saat sanki butun gun gibiydi.
O kadar cok seyimiz vardi ki konusacak. Ayni ev icerisinde kelebekler hakkinda konusuyoruz bol bol, ama tekrar ‘biz’ olup ordan burdan, sundan bundan konusmak o kadar eglenceliydi ki! Gozumuzun onunde yemegimiz yapilirken, Filipin’deki ailesini orada birakmis ve buraya gelmis ascimiz bizi yeni cikmaya baslamis bir cift sanirken, o kadar baska dunyalara gittik ki, ‘esim’ yeni cikmaya basladigim sevgilim oldu sanki 🙂
Yemekten sonra uzun yillarin dostu Eda’m ve esiyle ‘Marko Pasa’ adli Uygur Kardeslerin bir tiyatrosuna gittik. Turkce bir tiyatro gosterisi izlemeyeli o kadar uzun zaman olmus ki, tiyatro salonuna girmek bile beni heyecanlandirdi. Sonra, dunyadaki butun herseyi unutup, sessizce tiyatronun gizemli, kendini icine ceken dunyasinda kaybolduk hepimiz.
Ben, Necat Uygur’un buyuk bir hayrani degildim aslinda, hos gerci sadece televizyon programlarinda izledim onu, ancak cocuklarinin oyunculugunu begendim gercekten. Behzat Uygur’un -rolu geregi- kendine guvenli, karizmatik halleri, Suheyl Uygur’un -yine rolu geregi- paspal, butun emirlere uyar halleri cok hostu dogrusu. Oyundan sonra Ankara Komedi Festivali kapsaminda yapilan odul toreninde anneleri ve kardesler olarak odul de aldilar ustelik. Ne hos, tam da bizim ‘biz’ olma gecemize denk geldi. Tiyatro bittiginde sanki ruhumun uzun zamandir toz almis yerleri silkindi, ayaga kalkti. Sanki ruhum bedenimden daha buyuk oldu, icimde klasik muzik ya da opera calmaya basladi! Komiktim dogrusu, kendi kendime guldum, hissettiklerime sasirdim.. Hani derler ya “sanat insanin ruhunu besler” diye, iste o an tekrar anladim sozun dogrulugunu. Ruhumun acligini bile hissetmedigim, cunku hissetmeye vaktimin olmadigi su gunlerde oyle iyi geldi ki bana bu tiyatro dopingi.
Tiyatrodan cikinca, “bebisler nasil” kontrolu yaptiktan sonra telefonla ve herseyin yolunda oldugunu ogrendikten sonra arkadaslarimizla, eski gunlerdeki gibi, gidip bir yerlerde birseyler icelim dedik 🙂 Gulmeyin, sahiden, gece cikip da esimle ve arkadaslarimizla bir yerlerde birseyler icmeyeli o kadar uzun zaman oldu ki..
Pek bilinen bir alisveris merkezinin yanindaki sokakta guzel barlar, cafeler var. Sesli muzik gelen yere goturdu once ayaklarimiz bizi. ‘Genc ve enerjik’ oldugumuz yillardan kalma bir aliskanlik olsa gerek – ‘Muzik nerede ayaklar oraya’! Ayaklar yine aliskanliktan kaynakli gitti ama bu sefer kulaklar dedi ki “Yok arkadas, gecenin bu saatinde ben bu kadar ses cekemem”. Bu noktada anladik ki ‘Genc ve enerjik’ oldugumuz gunlerden ‘Genc ve sakinligi seven’ gunlere gelmisiz artik. Yani hala genciz tabii 🙂
Iste tam da ayaklarimizin aliskanligini degistirme noktasinda karsimiza cok dogru bir tabela cikti. Sanki onu oraya asan, bizim gelecegimizi biliyordu da bir de ben soyleyeyim dedi.. Dogruydu “O bana bakti, ben ona baktim, simdi cocuklara bakiyoruz” 🙂
Derken, istedigimiz gibi, daha sakin, genc yasimiza uygun bir yer bulduk. Oturduk. Esim vardi, ben vardim, cok sevdigim bir arkadasim ve esi. Taaa 15’li yaslarda kurdugumuz hayallerden cikma bir tabloydu bu aslinda. O zamanlar, biraz daha uzayalim diye misir gevregine muz dograrken ve buldugumuz kapilarin tepesine ziplarken, bir taraftan da hayatimizin erkegini buldugumuz ve boyle birlikte takildigimiz gunlerin hayalini kuruyorduk. Kim derdi ki o gunler gelecek.
Sonra siparislerimizi verdik, sohbete daldik. Derken bir baktim, birileri bana ‘Mutlu Yillar’ soyluyor.. Yaaa dogumgunum bahaneydi sadece disari cikmak icin.. Ben artik kutlamiyorum ki bu gunleri.. Ama iste can arkadaslar baska oluyor.. Hemen iki aracikta ayarlayivermis o. O an yine ‘ben’li, ‘biz’li yillara dondum, dogumgunu cocugu oldum, 15 yasindaki ben oldum ve hatta o yasgunumu kutlarken arkadasimin bana hazirladigi ‘Treasure Hunt’ oyunu geldi aklima.. Ah ah yillar, ne cabuk geciveriyorsunuz boyle…
O cafede, yirmilerimin baslarinda, esimle cikarken ve cok sevdigim arkadaslarimla sehrin sokaklarinda ‘takilirken’ ki gibi ozgur hissettim kendimi. Ozgur ve hayat dolu. Biraz umursamaz, biraz vurdumduymaz, biraz flortoz, biraz kipir kipir. Hepsinin karisimi vardi sanki icimde. Esimin elini daha siki tuttum o gece ve onlarin deyisiyle ‘karnimda yine kelebekler ucustu’ :)..
Sonra veda ettik arkadaslarimiza. Anneme gidip, o gece anneannede kalacak olan buyuk kelebege gece opucugunu kondurup, kucuk kelebegi aldiktan sonra ( ne de olsa o geceleri hala anne sutu istiyor) eve dogru yola ciktik.
Eve gidince dusundum. Evet. ‘Her Zaman Anne’ yim ben artik ve bunun icin Allah’ima sonsuz sukurler ediyorum, ama anladim ki boyle ‘biz’li gecelerin sayisini artirmali. Cunku icimdeki kucuk kizi sevindirdigim ve hatta simarttigim o geceler oldukca ben aslinda daha ozgur, daha enerjik, daha mutlu, daha huzurlu bir anne ve muhtemelen daha iyi bir es de oluyorum…
Dilerim anneanne ve teyzeler yine musait olsun da ben yine o kucuk kizi ve sevgilisini sevindireyim..
Size de icinizdeki kucugu sevindireceginiz mutlu gunler dilerim..
Kocaman sevgiler..