Bugun yine annelerle ilgili blog yazilarima devam edecektim ama once bedenimde degilse de beynimde ve kalbimdeki siziyi sizlerle paylasmak istedim.
Yine oldu. Daha uzerinden bir ay gecmedi oysa bir onceki sizinin. Daha izleri kapanmamisti bile. Hala telefonlarimiza “Dikkat edin, surada da olabilir, aman dikkat burada da olabilir” mesajlari geliyordu ama sanirim bir tarafimiz yine de butun gelen mesajlarin asilsiz cikmasini umud ediyordu. Iste bu umuttan olsa gerek, bir sekilde hayatlarimiza devam ediyorduk.
Hafta sonu bile disari cikildi, gelen mesajlar yine de aklin bir ucunda olsa gerek, sehrin belli yerlerine gitmeyelim tercihi yapildi, ama yine de sehrin diger kalabalik yerlerine gidildi. Saat 18:45’te evdeydik biz ailecek. Butun gun hava guzel oldugundan, disarida, acik havada gecirdigimiz gunun yorgunlugu uzerimizde dinleniyorduk. Ama bizim kadar sansli olmayanlar vardi maalesef. Onlarin sucu, belki de sehrin en guvenli yerlerinden biri olmasi gereken – meclise birkac yuz metre uzakta, basbakanliga, bazi bakanliklara yurume mesafesinde – bir yerden geciyor olmalariydi. Kiminin aklinda calisacagi dersler, kiminin aklinda unutamadigi aski, kiminin aklinda ekmek sikintisi, kiminin aklinda eve gittiginde alacagi sicak banyo vardi. Maalesef olan oldu.
Onlardan geriye ailelerine ve dostlarina biraktiklari huzun ve anilar kaldi.
Bizim kafamizda ise soru isaretleri, gelecege dair kaygilar ve ‘ne yapmali’ sorusunun cevabini bilememenin rahatsizligi..
Cok uzatmak istemiyorum bu yaziyi.. Cunku hepimiz tedirginiz, hepimiz uzgun, hepimiz yarali..
Keske bizim ‘her zaman anne’ olabildigimiz kadar ulkeyi yonetenler de ‘her zaman tetikte’ olabilseler, belki yasadiklarimizin bir kismini yasamazdik..
Karanlik ve puslu bir gunden kocaman sevgiler gonderiyorum yine de sizlere…