Bugunku yazim ayni zamanda neden size yazamadigimi da anlatacak. Aklimdaydiniz, dusuncelelerimde yaziyordum sizlere ama laptopum olmayinca yanimda size ulasamadi tabii kelimeler 🙂
Bir suredir istiyordum anneannemle dedemi ziyarete gitmeyi. Onlar kışın Ankara’da oturuyorlar, yazları Ordu’da. Agustos basında Ordu’da fındık baslar ve diger butun aktiviteler durur. İste geç kalmadan, tam da fındık mevsimi oncesi kaçtım Ordu’ya. Eylül’de nasılsa bir akraba düğünü için tekrar gidecegiz diye ailecek gitmeyelim dedik, ben de küçük kızımı aldım yanıma, bindik uçağa.
Uçakta yanımızda suyumuz, salatalık, kayısı ve poğaçalarımız, oyuncaklarımız, kitaplarımız, alt değiştirme setimiz ve tabii ki emzirme önlüğümüz vardı. Neyseki check-in’imizi yapan kişi yanımıza kimseyi oturtmamıstı da guzelce yayılabildik iki koltuga. Özellikle de ögleden sonra uykusuna yatırmamıstım ki kızımı 4:40 uçagında mışıl mışıl uyusun diye ve neyseki evdeki hesaplar uydu çarsıya ve 10 dakikalık oyuncak oynama faslından sonra mışıl mışıl uyudu kızım örtünün altında 🙂
Minik kızım benim. Büyük anneanne, Büyük dede, teyze hepsini gördü. Hepsiyle yeniden tanıştı, hepsinin kalbine kocaman sevgi tohumları ekti, daha doğrusu önceden ektiği tohumları suladı belki de. Benim sevdiklerimi görmem kadar, miniğimin eve getirdiği enerji de sevindirdi beni. Anneannemlerin evini keşfedişi, bidik elleriyle dedeme ‘cici’ diyerek sevmesi, anneannemin yanına ‘beni sev’ mesajlı kaçamak gidişleri, teyzemin peşine takılışı, terligini ayagindan cikaranlari bulup terlik getirisleri..
Sonra olabildiği kadar akraba ziyareti de sığdırdık ziyaretimize. Büyük amcalar, çocukluğumuzda yazların birlikte geçtiği kuzenler, bebekliğini gördüğüm ama simdi bebekleri olmuş kuzenler.. O kadar çok yeni insanla tanıştı ki kelebeğim, her tanışma ona sanki yeni bir dünya açtı, her yeni gittiğimiz yer onun küçük dünyasını genişletirken, kocaman yüreğine biraz daha sevgi koydu..
Sonra sehir turları yaptı bizimle, koçanından mısır yedi, sehrin Fidangör denilen yaya yolunda özgürlüğünü ilan edip bıraktı annenin elini ve saklanmacalara başladı. Sokakta kendisinden büyük bir abinin, kızımın ‘ben de istiyorum’ der gibi bakışlarına dayanamayıp verdiği balonun arkasından koşturdu, fındık yedi (tabii ki), (fasülye turşusu ve pirinçle yapılan bir karadeniz yemeği olan) dible yedi, mısır unlanmış tavada yapılmış bezelye yedi, mısır unlu poğaça yedi, karadeniz pidesi yedi..
Sadece 5 günlük bir ziyaretti bu hatta daha da kısa – ne de olsa büyük kelebeğim vardı geride bizi bekleyen – ama küçüğüm o kadar çok sey öğrendi ki bu kucucuk macerada.. Yeni sevgiler tattı, annesiyle birebir daha çok vakit geçirdi, yemediği tatları aldı paletine ve ilk defa annenin elini tutmak istemeyerek özgürlüğüne ilk adım attı. Biliyorum minik kuşlarım zamanı geldiğinde yuvadan uçacaklar (ki zaten onları özgür ve kendi kendisini idare edebilen bir birey olarak yetistirmek hayalim) ama 14 aylık kızımın (neyse ki sadece yayalara açık yolda) tek yürümek istemesi bir ağırlık getirdi yüreğime yine de..Anne olmak böyle birşey olsa gerek iste : Büyütüp, bakıp, besleyip, sana ihtiyaç duymadığında o özgürlüğü verebilmek ona ve yine de her zaman yanında olduğunu hissettirebilmek..
Dönüş yolculuğunu uyku vaktine getiremedik ama oyuncaklar, dergiler ve etrafımızda oturan insanlar sağolsun sürekli birseyler yapabildik kızımla. Ne iPad açtık, ne telefon, oturup bol bol kitap okuduk, özellikle bir yerleri açılıp altından birseyler çıkan kitaplar çok ise yaradı, sonra sesli oyuncaklar da. Koltukların arkasındaki açılıp kapanan masa da bizi oyaladı biraz, bir de yanımızda yöremizde oturup kelebeğimin gülücüklerine karşılık veren çocuk sever insanların ilgisi.. Böylece geldik havaalanına.. Planımızda biz HAVAŞ’a binecektik, bizi AŞTİ’den alacaktı abla ve baba, ama meğer sürpriz yapmışlar bize havaalanındaki gelenler kısmında camın arkasından bizi seyrediyorlarmış.. Görseniz ne çığlıklar attı kelebeklerim… O sevgi çığlıklarını duymak herkese nasip olsun dilerim..
Ziyaretimizin sonuna geldiğimizde sanki kızım daha büyümüş olarak döndük Ankara’ya. Bu küçük maceranın ona kattığı şeyler kitaplarda öğrenilebilecek, söyleyerek öğretilebilecek şeyler değildi. Belki tam da bu yüzden istedim döner dönmez büyük kızım için de küçük bir macera planlamayı..
Böylece Persembe gece döndüğümüz Ankara’dan, Cuma gecesi bu sefer de eşim ve büyük kelebeğimle ayrıldık yeni bir maceraya.. Neyseki teyzemiz ve anneannemiz var küçük kelebegime iki günlüğüne bakacak!
Bu maceranın detayları da yarın ki yazımda gelsin..
Kocaman sevgiler…
Pingback: Gunluk – Çocuklarımızla Maceraya Atılalım: Bölüm 2: Büyük Kelebekle Geziler | her zaman anne·